Dr. Öğr. Üyesi Ali ÖZCAN
|
Zaman içerisinde işletmeler de tüm yaşayan organizmalar gibi
değişime, değişikliğe uğrarlar. Bu değişimler bazen kendi inisiyatiflerinde
olduğu gibi bazen de şartlar öyle gerektirdiği için mecburi değişimler
olabilir. Değişimler bazen süreçlerde, bazen makinalarda veya kullanılan
teknolojide, bazen insanlarda, mekan veya diğer kaynaklarda veya girdilerde
olabilir. Eğer değişim olumlu yönde ise ilerleme, olumsuz yönde ise gerileme
söz konusu olacaktır. Değişime ayak uyduramayan işletmeler ise yok olmaya mahkumdurlar.
Tam da değişim demişken Darwin’in değişim ile ilgili cümlesini hatırlatmamak
olmaz. “Doğada ne güçlü, ne en zeki türler ayakta kalabilir. Hayatta
kalabilenler sadece değişime ayak uydurabilenlerdir”. Bu söz işletmelerin
teknoloji yatırımından, insana olan yatırımlarına kadar nitelendirilebilir,
çeşitlendirilebilir.
Halen birçok işletmenin ihtiyacı olan yazılımı almak yerine
excelde formül yazmaya çalıştığını görünce, halen birçok işletmenin her
departmanının farklı yazılımlar kullanmaktan doğan zaman kayıpları ve bilginin
dağınık olması ve kurumsal kaynak planlamasından haberlerinin olamaması nedeni
ile bilginin konsolide edilememesi gibi birçok hatalı üretim yaptıklarını veya
hatalı hizmet verdiklerini görünce, değişimin gerekliliğine olan inancımız da
körüklenmektedir.
Teknolojiye gerektiği zamanda gereken yatırımı yapamayan
işletmeler, üretim süreçlerini halen geleneksel yöntemlerle yöneten veya
geçiştiren işletmeler, insana yatırımı işletmeye bir yük olarak gören
işletmeler maalesef yok olacaktır. İnsanları daha doğrusu çalışanlarını
anlamayan, çalışanlarının dünyanın değişimi ile ihtiyaç ve beklentilerinin
değiştiğini göremeyen ve bu yönde kendini yenileyemeyen işletmeleri pek de iyi
günlerin beklediğini söyleyemeyiz. Hele ki içinde bulunduğumuz bu ekonomik kriz
ortamında işletmeleri de ayakta tutacak yegâne kaynağın insan olduğu hatta
kurumsal bağlılığı yüksek olan çalışanlar olduğu bir gerçektir. Peki, ne yapmak
lazım ki çalışanların kurumsal bağlılığı artsın, motivasyonu artsın, kaliteden
ödün vermeyelim, krizleri yönetebilelim…
Beyin örneğimize geri dönersek; beynin sadece ağırlığının değil,
yani yönetici sayısının veya yöneticilerinin kilolarının, kullandıkları
arabaların, maaşlarının arttırılmasının çözüm olamayacağı, aynı insanlarda
olduğu gibi sinir sisteminin tüm vücuda yayılarak yönetimi beraber yapması
gerektiğini vurgulamakta fayda var. İşletmeleri yöneten beyinlerin de sadece
şirket yönetiminde toplanması ile kararları sadece birkaç kişinin tekeline
bırakmak, yönetimden üretime birçok hatanın da doğmasına zemin hazırlayacaktır.
Karar almada söz sahibi olmayan çalışanlar, kurumsal aidiyetlerini de
yitirecek, performans ve verimi düşen çalışanlar işletmeye asıl o zaman yük
olmaya başlayacaklardır.
1939 yılında başlayan ve onlarca yıl veri toplayarak yapılan
Harwood araştırmaları o zamanlar dahi göstermiştir ki, yönetim süreçlerine dâhil
olan çalışanların moral ve motivasyonları artmış, kurumsal bağlılıkları
gelişmiş, performans ve verimlilikleri önemli seviyede yükselmiştir. Ama ne
yazık ki bu çalışmanın varlığından bile haberi olmayan birçok klasik yönetici
halen işletmeleri klasik yöntemlerle yönetmeye, tüm yetki ve sorumlulukları bir
veya birkaç kişide toplamaya çalışmaktadır.
Umarız bu yazı aracılığı ile birçok işletme yöneticisi acaba ne yapabiliriz? diye sorgulama fırsatı yakalayabilir.
Umarız bu yazı aracılığı ile birçok işletme yöneticisi acaba ne yapabiliriz? diye sorgulama fırsatı yakalayabilir.
Dr. Öğr. Üyesi Ali ÖZCAN
#ayın konuğu
#işletme yönetimi
#insan kaynakları
#personel yönetimi
#işletme
#yönetim ve organizasyon
#bilmende fayda var
Özellikle Z kuşağının da iş hayatına başladığı bu günlerde, işletmelerin teknolojiyi kullanmasının önemini anlatan yazınız çok değerli. Teşekkürler
YanıtlaSil