İNSANLIĞIN DOĞDUĞU YER





Değerli Okurlarım Merhaba;
Bugünkü makalemiz Science Dergisi yazarlarından Ann Gibbons’un ‘İnsanlığın Doğduğu Yer’ hakkında yazmış olduğu makale ile ilgilidir. Gibbons’un makalesini sizler için çevirdim ve yorumladım. Keyifli okumalar.

Bir grup araştırmacı, bugün yaşayan tüm insanların atalarının ana vatanını saptadıklarını söylüyor: Neresi mi? Modern Botsvana. Nature dergisinde yayınlanan yeni bir çalışmada, bilim insanları, Afrika'daki sayısız popülasyondan seçilen 1.200'den fazla kişiden alınan DNA’yı analiz ettiler. Bu DNA kadınlardan çocuklarına geçen genetik bilgiler içeren mitokondriyal DNA olarak tanımlanıyor. Genetik alanında yapılan yeni bir çalışmaya göre modern insanoğlunun tarihinin 200.000 yıl öncesine kadar dayandığı ve gen haritasının takibi ile doğuş noktasına ait izlerin Güney Afrika’ya dayandığı görülmektedir. 


Uzmanlara göre insanoğluna ait DNA verilerinin analiz ve takibi yöntemi ile yapılan bu çalışma insanlık tarihinin tam olarak nerede doğduğu konusunda nokta atışı yapacak kadar yeterince kapsamlı olmadığını belirtiliyor. Antropologlar, zaman içinde insanların DNA'sında hangi genlerin korunduğunu inceleyerek, Zambezi Nehri'nin güneyinde, Botswana'da bir zamanlar yemyeşil sulak bir alanda anatomik olarak modern insanların ortaya çıktığını belirlediler. Bilim insanları, modern insanların (Homo sapiens) yaklaşık 200.000 yıl önce Afrika'da ortaya çıktığı konusunda hemfikir olsalar da, kıtada evrimsel dönüm noktasının nerede gerçekleştiği konusunda tam olarak belirsiz kaldılar.



Yapılan bu çalışmaya dahil olmayan İngiltere’nin Cambridge Üniversitesinden Aylwyn Scally ‘Ben, Güney Afrika’nın insan evrimi için önemli bir alan olduğuna ikna oldum.’ ancak yaşayan insanların DNA'sı ile ilgili yapılan çalışmaların atalarımızın kesin doğuş yerlerini gösteremediğini söylüyor. ‘Bu zamanda tüm genetik soyumuz küçük bir vatanda ortaya çıkarsa şaşırtıcı olurdu.’ Diyor. Yapılan DNA ve fosil çalışmalarından elde edilen bilgilere göre modern insanoğlunun tarihinin 250.000 ile 300.000 yıl öncesine dayandığı bilgisine ulaşılıyor. Ancak bilim insanları Homo Sapiens’in spesifik olarak doğuşunun nereden başladığına ve nerede yaşadığına dair kesin kanıtlar sunamıyorlar. Bunun nedenin DNA verilerinin Afrika’nın birçok değişik bölgesinde görülmesi ve ayrıca verilerin sınırlı ve yeterli derecede olmamasından kaynaklandığı ifade ediliyor.


Araştırmacılar tarafından yapılmış çok yeni bir çalışmada Khoisan dilini konuşan Namibya ve Güney Afrika'daki yaşlılar ve avcı-toplayıcılar dahil olmak üzere DNA'sı az bilinen 200 kişiden alınan kan örnekleri toplanmış ve analiz edilmiş. Araştırmacılar, sadece anneden miras kalan ve genetik olarak geçiş yapan mitochondrial DNA’yı incelemişler ve bunu kökeni Güney Afrika’dan gelen 1000 den fazla kişiye ait DNA veri tabanı ile karşılaştırmışlar. Sonuç olarak bu verileri sınıflandırarak birbirleriyle nasıl ilişki içerisinde olduğunu gösteren bir soy ağacı oluşturmuşlar. Yapılan ilk çalışmaları destekleyen verilere göre Khoisan dilini konuşan yerlilerde bilinen en eski mitokondrial DNA’nın olduğunu ortaya koyuyor. Bu çalışmalar sonucunda elde edilen veriler homo Sapiens’e ait geçmişin Güney Afrika bölgesinde 200.000 yıllık bir geçmişe ait olduğunu mitokondrial DNA’dan alınan verilerle ortaya koymaktadır.

Avustralya’nın Garvan Tıbbi Araştırma Enstitüsü ve Sidney Üniversitesinde Gen uzmanı olarak çalışan Vanessa Hayes bugün bu soyun sadece Güney Afrika’daki insanlarda bulunabildiğini ve mitokondrial DNA (L0) soyunu taşıyan insanların Güney Afrika’da yaşamış ve yaşayan tüm insan popülasyonunun atalarına ait olduğunu belirtiyor. Özellikle, Hayes ve arkadaşları insanoğlunun doğduğu yerin şu anda kuzeydeki Botswana'nın Kalahari bölgesinde bulunduğunu savunuyorlar. Kalahari bugün çoğunlukla çöl ve tuz katmanlarından oluşmasına rağmen, çalışmalara uygulanan iklim verileri ve simülasyonlar ile 200.000 yılından 130.000 yıl öncesine kadar Afrika'daki en büyük gölün yakınında yer alan yemyeşil sulak bir alandı.



Araştırma ekibi 130.000 ile 110.000 yıl öncesi zaman aralığına kadar mitochondrial DNA’ya (LO) sahip olan yerlilerin bulundukları ana bölgeden kuzey-doğu ve güney-batıya açılan yeşil koridorlar aracılığıyla göç ettiğini ileri sürmektedirler. Buradan ayrılan yerlilerin yeni DNA yapıları ile etkileşim içerisine girerek yapılarında değişikliklere maruz kaldığını da ifade etmektedirler. Pennsylvania Üniversitesi'nden evrimsel genetikçi Sarah Tishkoff’a göre günümüz insanlarında araştırılan mitokondrial DNA yapısı tarih öncesi insanlara ait izlerin takibi açısından zayıf bir yöntem. MtDNA, zaman içinde annelerden çocuklarına geçen yalnızca bir genetik soyu izler. Scally’e göre araştırmacılar, babalardan miras kalan Y kromozomlarının veya her iki ebeveynden miras kalan herhangi bir nükleer genin gelişimini izlemiş olsalardı, insanoğlunun tarihi hakkında birçok farklı cevap almış olabilirlerdi.


Hayes, ekibin mitokondrail DNA'yı seçme nedenini diğer DNA türlerinde olduğu gibi erken fetal gelişimde karıştırılmadığını söylüyor. Sonuç olarak, yaşayan insanların evrimini yalnızca Güney Afrika'da yaşayan az sayıdaki kadın atanın doğrudan doğruya izlenmesi için kullanılabileceğini söylüyor. “Atalarımız sayılan annelerimiz için bu yöntemin bir zaman kapsülü gibi olduğunu ifade ediyor.” Khoisan dilini konuşan yerlilerin Y kromozomlarındaki verilerin çoğu, diğer gruplarla karışan erkekler nedeniyle ortadan kalktığını söylüyor. Sonuç olarak, Londra'daki Francis Crick Enstitüsü'nün popülasyon genetiği Pontus Skoglund, popülasyonların, binlerce insanın DNA'sını canlı insanlardan incelemenin “popülasyonlara olanları 70.000 ile 200.000 arasında yeniden yapılanma konusunda çok sınırlı olduğu”çok zor ve çok fazla karıştığını söylüyorlar. Bunun için antik DNA'ya ya da tarihi fosillere ihtiyacınız olduğunu söylüyorlar.


Umarım makalemiz geçmişe dair atalarımız hakkında birazcık da olsa faydalı bilgiler sunmuştur.

Her zaman söylerim; İnsanız ve yaradılışımız ortak bir hikayesi var. aynı bedende olmasakta farklı bedenlerde can bulan ve aynı topraklarda ortak kaderimizi yaşayan canlılar bütünüyüz. 





Yazan ve Çeviren: Muzaffer Karakuş











Yorumlar